Freud'un Son Yılları_{Köktenciliğin Yükselişi, Faşizm ve Psikanaliz}

Birinci Dünya Savasi sona erdikten sonra her biri dünyayi degistirecek olan iki önemli adam Viyana'da yasiyorlardi. Biri, yirminci yüzyilin en taninmis ve en çok tartisilan düsünürü, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, digeri ise gelecekte kazanacagi zaferlerin hayaliyle yasayan, henüz kimsenin tanimadigi yalniz ve yoksul bir genç adam olan Adolf Hitler'di.1921'de henüz Hitler'in siyasi kariyeri yeni baslarken Sigmund Freud kitlelerin davranisi ve otorite figürüne gösterdikleri bagimlilik konusunda kafa yormaya devam etmekteydi; hükmedilmeye duyulan açligin en tehlikeli sonuçlara yol açabilecegi alanin ise siyaset oldugunu düsünüyordu. Bu baglamda Freud'un sundugu lider tanimi Hitler'in dönüsecegi otorite figürünü adeta öngörüyordu.Freud, Alman isgali altindaki Viyana'dan ayrilmak için trene binmek üzeredir. Gestapo, gitmesine izin vermeden önce kendisine Naziler tarafindan saygida kusur görmedigine, sikayet etmesine sebep olacak bir davranisla karsilasmadigina dair bir belge imzalamasini sart kosar.Freud bu belgeyi imzalar imzalamasina ama altina basini derde sokabilecek, belki de özgürlüge degil Auschwitz'e giden trene bindirilmesine neden olabilecek su ironik ve cesur cümleyieklemeden edemez:"Gestapo'yu herkese siddetle tavsiye ederim."